Güç, ilkelliğin en büyük sığınağıyken, dünyada hüküm süren dört mevsimden başka bir mevsim daha vardı: Güç Mevsimi!
Yazar, eserlerini, eşitsizlik üretmeyen, güçle zehirlenmemiş ilişkiler kurmanıza vesile olması dileğiyle salgılamıştır...



“Güç erkeğe, güzellik kadına verilir. Ama her şeyi yenen güç, yalnız güzelliğe yenilir.”
Güç Mevsimi, A. Yasemin Eren
A. Yasemin Eren Kimdir?
A.Yasemin Eren, 1976 yılında Van- Gevaş’ta doğdu. Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Kapitalizmin yapısal temeli olan özel sektörde 18 yıl üst düzey yöneticilik yaptı. Bahçeşehir üniversitesi stratejik pazarlama ve marka yönetimi alanında yüksek lisansını tamamladı. Hukukçu bir anneyle siyasallı bir babanın kızı olması sebebiyle, siyaset felsefesinin ütopyası olan adil ve eşit bir dünya arzusunun, arayışının hüküm sürdüğü bir ortamda yetişti.
Çocukluğundan itibaren Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşadı ve dünyayı gezdi. Değişik coğrafyaları ve kültürleri tanıdıkça, kadim zamanlardan bugüne değin eşitsizliğin hüküm sürdüğünü idrak etti. Büyük ilgi gören ilk kitabı Güç Mevsimi’ni 2019 yılında yayımladı. Adil ve eşitlikçi bir dünyanın önündeki en büyük engelin insandaki güç istenci ve iktidar hırsı olması onu harekete geçirdi ve kurgusal bir dünyada geçen serisinin ikinci kitabı İntikam Mevsimi’ni yazdı.
İhtiras Mevsimi
Hakikat görünen midir? Gerçeğin görünmeyen yüzü var mıdır? Dünyada güç sahibi olmak için ilk koşul vicdanı unutmak mıdır? Aşk düzeni inşa eden ve sürdürenlerin kalbine girdiğinde yakıcı olduğu kadar öldürücü olmak zorunda mıdır?

Güç Mevsimi İntikam Mevsimi ve İhtiras Mevsimi... Dünyanın en güçlü ve en zengin aileleri arasındaki güç intikam ve ihtiras savaşlarının entrikalarla ve cinayetlerle dolu dünyasında gelişen tutkulu aşk hikâyesinin anlatıldığı üçleme.
Edward Tyson; teknoloji savunma sanayi ve havacılık şirketleriyle dünyanın kontrolünü elinde tutan piramidin en tepesindeki uzay baronu.
Daniel Raymond; Rusya Devlet Başkanı. Henry Goldman; pusuya yatarak yalnız başına avlanan silah baronu.
Emma Hampton; eşsiz güzelliği ve zekâsıyla madde ve manayı ruhunda eritmiş Hampton imparatorluğunun veliahtı. Ve müttefik İngiltere Kraliçesi...
Gücün zenginliğin ve hükümranlığın dipsiz iştahı yaşamı aşksız sevgisiz ve güvensiz bir yer haline getirir. Güç ve iktidar oyunları devam ederken KAOS isimli acımasız ve gizemli bir örgütün oyuna dahil olmasıyla tüm dengeler değişir.
Yasemin Eren üçleme olarak hazırladığı romanlarında; insanın evrimini tamamlayamamış varoluşu gereği nefret ve hırs gibi olumsuz duyguları barındıran bir varlık olduğunu anlatıyor. İhtiras Mevsimi'nde insanın güç uğruna ne kadar ileri gidebileceğini ve gücün insanı nasıl yozlaştırdığını sorgulatıyor.
İntikam Mevsimi
Gücün sefaletini ve eşitsizliğin kefaretini tadanlar şimdi öyle bir kavşakta duruyor ki mutlak ile muğlak, intikam ile adalet birbirine karışıyor. İntikam Mevsimi insanın, evrimini tamamlayamamış, varoluşu gereği nefret ve hırs gibi olumsuz duyguları barındıran bir varlık olduğunu anlatırken, güç uğruna ne kadar ileri gidebileceğini de sorgulatıyor.

"İntikam Mevsimi, aşk ve siyasetin güçle dejenere edildiği; felsefe, edebiyat ve sanatın arkaik iştahlara gark olduğu; arkaik olanla postmodernin günümüzü iğdiş ettiği bir hakikat evreni inşa ediyor."
"Bilmek, yapmak ve olmak arasındaki diyalektik bağı paranteze alan bu kurmaca, okura, “Gerçeğin canı cehenneme!” dedirtecek bir izlekte akıyor. Duyumsananı, içine fırlatıldığımız dünyayı ve içimizde devinen evreni bir zaman zerresinde sorunsallaşırtıran örüntüsüyle zekâya övgü, cesarete çağrı, estetiğe reverans olarak da okunabilir."
"Dünyanın en güçlü ve en zengin aileleri arasındaki güç ve iktidar savaşlarının entrikalarla dolu dünyasında yeşeren büyük bir aşk hikâyesi."
Gerçeğin Canı Cehenneme!
İntikam Mevsimi'nin edebi felsefi altyapısı
İntikam Mevsimi, aşk ve siyasetin güçle dejenere edildiği; felsefe, edebiyat ve sanatın arkaik iştahlara gark olduğu; arkaik olanla postmodernin günümüzü iğdiş ettiği bir hakikat evreni inşa ediyor. Popüler kültür tüketicisine entelektüel sermaye bahşeden bu roman, okuma deneyimini bir seyir edimine dönüştürüyor. Bilmek, yapmak ve olmak arasındaki diyalektik bağı paranteze alan bu kurmaca, okura, “Gerçeğin canı cehenneme!” dedirtecek bir izlekte akıyor. Duyumsananı, içine fırlatıldığımız dünyayı ve içimizde devinen evreni bir zaman zerresinde sorunsallaşırtıran örüntüsüyle zekâya övgü, cesarete çağrı, estetiğe reverans olarak da okunabilir. Kibrin, nobranlığın, gücün ve cehaletin sefil krallığında, bir göğe bakma penceresi bahşediyor çağın küçük insancığına. İntikam Mevsimi, kitch kültür ürünleriyle esrimiş bireyciklerin esaretini, yüksek kültür sermayesiyle görünür kılan bir put kırıcı. Gerçeklik diye pazarlanan bu yeryüzü cehennemine kritik bir mesafeden yamuk bakarak, aslında bir oksimoron tiranlığının hüküm sürdüğünü akıllara serpiyor; kentli, eğitimli, genç ve tutkulu okurun meyledeceği dramatik yapısıyla çağın ruhunu ayıp, günah ve suç içinde imgeliyor. Felsefeye, sanata ve politikaya meyyal derin okuyucuyu ve sinematografik evrene aşina izleyicisini cezbedecek imgelemiyle kışkırtıcı, ayartıcı, ihlalci ve aşındırıcı bir alt metnin uğultusuna kulak verilmeli. Zekâ, cüret, sahicilik ve hayal gücü için başka türden bir evren örüntüsü ile metnin hazzına erecek okur.
Dünyanın en güçlü ve en zengin aileleri arasındaki güç ve iktidar savaşlarının entrikalarla dolu dünyasında yeşeren büyük bir aşk hikâyesi. Güç mevsiminde ekilen kötülük tohumları serpildikçe gaddarlık musallat olsa da; intikamla, hınç ve nefretle biçimlenen zalimane kuvvetler karanlığı parlatsa da sırıtarak; dünya kör, sağır ve dilsiz dönmeyecek elbette. Dünya düzenine karar verip yöneten, ülkelerdeki liderleri atayan ve görevden alan, yeraltı kaynaklarını kontrol eden, savaşlar çıkarıp anlaşmalar yapan silah ve para lobisinin gizli iki başat gücü olan Hampton ve Goldman (ki her ikisi de soyutlamadır, simgeseldir), zaman zaman birlikte hareket etseler de ezelden beri büyük bir çekişme içindedirler. Nasıl ki yaşam maddenin esansıdır, insani varoluşun trajedisi de aşka savurdukça kendini, ölüme sürüklenmektedir. Aşk ve ölüm iki kutbudur insanın çıplak hakikatinin.
Silah baronu Henry Goldman, beş yıl önce, 2011 yılında hain bir planla Hamptonların CEO’su, Rus derin devletinin bir numaralı adamı Daniel Raymond’ın yardımıyla, Hampton İmparatorluğu’nun sahibi, para lobisinin başı Richard Hampton ve torunu Emma Hampton’a yönelik suikast düzenleyerek onlara ait banka ve petrol şirketlerinin büyük hissesini ele geçirmeyi başarmıştır. Hampton suikastının arkasındaki Amerika’nın derin güçleri tarafından tüm deliller karartılmış ve olay yankı bulmadan üstü örtülmüştür.
İntikam Mevsimi’nin bir popüler kültür ürünü olarak sanatla, edebiyatla ve felsefeyle dansı sadece kendisine değil bu disiplinlere de yeni evrenlere sarkma patikaları salgılıyor. Bunun mütevazı belirişlerinden biri de, Nietzsche üzerinden Spinoza’ya bağlanan bir düşünüşün izleğinde yapılanmış olan şu pasajdır: “Edward uzandığı yerden hiç kıpırdamadı, tek elinin parmakları yavaşça yanağından şakağına yükseldi ve gözlerini kapadı. Tanrıların kurmuş olduğu düzene başkaldırışın gerilimine sahip melodi dev bir aydınlanmanın habercisi gibiydi. Müziğin yüksek tempolu ritmi sanki bilinçli bir şekilde sezgileri harekete geçiriyor, duygu titreşimlerine yol açarak anlatmak istediklerini hissetmesini sağlıyordu. Upuzundu senfoni. Labirent misali iç içe geçmiş onca ritmi taşıyarak asla kendi izini kaybettirmeden, bilinmeyene doğru çağlayan bir nehir gibi akıyordu Edward’ın zihninde. Her kavşağında bir koridor açılıyordu. Kutsal değişimin öncü sarsıntıları gibi kademeli olarak artan müziğin ritmiyle hızlıca uzaklaşıyordu bedeninden. Usulca yaklaştı, yalnızca kahramanların ruhlarının girebildiği okyanusun dibindeki ışıklı kent Atlantis’e. İçini sonsuz bir huzur ve güven kapladı. Rotayı bilmenin güveniydi bu, Mavi Küre’nin içinde hissettiği duygulara eşdeğer bir duyguydu. Bilinmeyen bir gücün, bilinmeyene doğru çekip götürdüğü biri değildi o. Varoluşun en harikulade duygusu güvenmek değil, bilmekti! Müziğin sürükleyici etkisiyle daldığı derin düşlerin içinde durmadan koşuyor, mutluluk şehrinin sütunları arasında bir kaybolup bir görünüyordu. Küre şeklindeki, yan yana dizilmiş binaların kocaman camlı pencerelerini gördü. Mesafe çok uzak olduğundan insanlar görünmüyordu. Bir anda binaların arasından bir roket fırlayıp yükseldi okyanusun derin maviliğinde. Büyük bir gürültüyle patlayan roket, havada parçalanıp altın rengi yıldızlar halinde okyanusa yağdı. Göremediği insanlar, pencereden büyük patlayışın ışığını görmüş, ona bir selam yollamışlardı. Bu bir kutlama sembolü, aynı zamanda da bir imdat çağrısıydı. İçinde yükselen ışık, camları titretip tekrar içine doldu. Müziğin sözlerine odaklandı. Adaletsizliğe, zalimliğe başkaldırışın senfonik manifestosunu koro eşliğinde seslendiriyorlardı. Yeni bir düzen kurması için Prometheus’a haykırıyorlardı. Sonunda yavaşlayan melodi geride kalan her şeyi temizliyor, büyük bir hedefe ulaşmanın mutluluğunu bırakıyordu. Edward, gevşemenin tatlı uyuşukluğu içinde arkasına yaslanıp gülümsedi.”
İntikam Mevsimi’nin Foucault ve Baudrillard üzerinden Nietzsche’ye bağlanma salvolarından biri de şu pasajda beliriyor: Güç yine sahnedeydi. Sanki öldürmek güçlülere verilmiş bir haktı. ‘Katil kim şimdi burada?’ diye düşündü. Rusya mı İngiltere mi? Tarihte hiçbir zaman devletler katil olarak anılmamıştı. Esas katil, devletin gücünü arkasına alıp bu operasyona göz yuman hükümet yöneticileriydi. Genç kadın, bir anlığına İvan’ın ölümüne yol açtığı hissine kapılarak suçluluk duydu. Düşüncelerinin dehşetinden ürperdi, ardından derin bir rahatlama hissetti. Hayatın kuralı belliydi; yaşamak için öldürmek gerekliydi. Yok edileceği günleri bekleyerek hayatını geçiremezdi. Tanıdığı bütün güçlü insanları düşündü. Her biri ulu bir ağaç gibiydi. Ne kadar yükseğe, ışığa yükselmek isterlerse kökleri de bir o kadar derine, karanlığa ve kötülüğe dalıyordu.”
Edward karakterinin nihilizm ile radikalizm arasında aradığı etik ölçüt ise Dostoyevski’yle neşet ediyor: “Eğer masum bir çocuğun gözünden tek damla yaş dökülecekse, barışın, mutluluğumuzun hatta yeryüzünde ebedi uyumun sağlanması ve temellerinin güçlü bir şekilde atılması için yaşanacaklar mazur görülebilir mi?”
Bir roman olmanın gereği olarak politik ve felsefi hesaplaşmalara, tabii olarak, “İnsan dayanışmacı egoisttir” diyen Marx üzerinden dâhil olan İntikam Mevsimi, bilim ile ideolojinin girdabında bizi düşünce çukuruna şu pasajla indiriyor: “Çoğu durumda değişim, diğerlerinden daha avantajlı konumlarda olan insanları tehdit eder ve genellikle ellerindeki gücü kaybetmemek için sistemi olduğu gibi tutmaya çalışırlar. Güç yapısı ister dini olsun ister askeri, isterse sosyalist, kapitalist veya kabileye dayalı olsun, bu durum tüm toplumlar için geçerlidir. Gücü elinde bulunduran aileler ya da liderler değişime engel olmaya çalışacaktır. Bunu da daha çok din ve milliyetçiliği kullanarak yaptıklarını biliyoruz. Mevcut koşulların halkın büyük bir kısmı için çok kötü olduğu zamanlarda dahi insanlar değişime karşı çıkabilir. Çünkü bildikleri sistem bilmediklerinden daha çekicidir. Ben bunlara sistemin atanmamış bekçileri diyorum. Ama insanlar ne kadar direnirse dirensin insan uygarlığı da diğer her şey gibi değişime tabidir.”
Yasemin Eren, İntikam Mevsimi’nde, Kant’ın iyi kavramına yaklaşımını Platon’dan yaptığı şu alıntıyla masaya sürüyor: “Doğruluk en iyi şeyle en kötü şeyin ortasında, yani haksızlık edip ceza görmemekle, haksızlığa uğrayıp öç alamamanın arasındadır. Bu iki şeyin arasında olan doğruluk iyi bir şeydir diye sevilmez. İnsanın gücü yetseydi, haksızlık etmeyi, haksızlığa uğramayı ortadan kaldırmak için kimseyle anlaşmaya kalkmazdı. Doğruluğa değer verdiren, insanın hep haksızlık etmeye gücünün yetmemesidir.”
Yazarın bu söyleme biçimi bana Hannah Arendt’in şu sözünü hatırlattı: “Bana göre kötülük 'radikal' olamaz; çünkü o derinliğe, o şeytaniliğe sahip değil. Olsa olsa aşırı olabilir. Bu haliyle büyüyebilir, gelişebilir, hatta tüm dünyayı yok edebilir.”
İntikam Mevsimi’nin felsefeyi sanatsallaştıran okunuşunda Alenka Zupancic’in şu pasajı çınlamaktadır: “Ahlaki öfke en verimsiz duygulardan bir tanesi, ama yine de insana hatırı sayılır libidinal tatmin sağlıyor. ‘Verimsiz’ derken şunu kastediyorum: Kendimizi ahlaken üstün hissetmenin tatminini veriyor bize, kendimiz haklıyken başkalarının hatalı olduğu hissini veriyor. Bu duygunun işlemesi için gerçekte hiçbir şeyin değişmemesi gerek. Aslında derdimiz bir şeyleri değiştirmekten çok, her defasında haklı olduğumuzu, iyinin ve doğrunun safında olduğumuzu kanıtlamak. Hegel bu tavır için nefis bir isim bulmuştu: ‘Güzel ruh.’
İntikam Mevsimi’nin felsefeyi sanatsallaştıran okunuşunda Alenka Zupancic’in şu pasajı çınlamaktadır: “Ahlaki öfke en verimsiz duygulardan bir tanesi, ama yine de insana hatırı sayılır libidinal tatmin sağlıyor. ‘Verimsiz’ derken şunu kastediyorum: Kendimizi ahlaken üstün hissetmenin tatminini veriyor bize, kendimiz haklıyken başkalarının hatalı olduğu hissini veriyor. Bu duygunun işlemesi için gerçekte hiçbir şeyin değişmemesi gerek. Aslında derdimiz bir şeyleri değiştirmekten çok, her defasında haklı olduğumuzu, iyinin ve doğrunun safında olduğumuzu kanıtlamak. Hegel bu tavır için nefis bir isim bulmuştu: ‘Güzel ruh.’
Suat Hayri küçük
Güç Mevsimi
Dünyanın en güçlü ve en zengin aileleri arasındaki güç ve iktidar savaşlarının entrikalarla dolu dünyasında yeşeren büyük bir aşk hikâyesi.
Hakikat görünen midir? Gerçeğin görünmeyen yüzü var mıdır? Devletlerin yöneticileri seçilmiş siyasetçiler midir; yoksa petrolü elinde tutan finans sahipleri midir? Dünya lideri olmak için ilk koşul vicdanı unutmak mıdır? Aşk, düzeni inşa eden ve sürdürenlerin kalbine girdiğinde yakıcı olduğu kadar öldürücü olmak zorunda mıdır?
Acımasızlık, doğanın bizlere nakşettiği ve uygarlığın henüz yok edemediği insan enerjisinden başka bir şey değildi. Sadizmin efendisine göre ise bu bir erdemdi. Güç Mevsimi, “Ne erdemle övünülmeli ne de kötülükten pişmanlık duyulmalı; iyi bir insan olarak doğmuş olmak dururken, bir suçlu yarattığı için doğayı mı suçlamalı?” sözüyle, insanın, varoluşu gereği içinde hınç, nefret, hırs ve intikam gibi olumsuz duyguların yıkıcı kuvvetini barındıran bir varlık olduğunu fısıldıyor...